Google

16 Eylül 2007 Pazar

Ambalaj Malzemeleri ve Sağlık

Sıcak çayla doldurulmuş plastik bardaklar tehlike saçıyor! Su damacanalarından, alüminyum folyoya birçok ambalaj yiyip içtiklerimize geçiyor. Dr. Memduh Sami Taner günlük hayatımıza “sızan” kimyasalları anlattı.

Ege Üniversitesi’nden radyokimyager ve radyofarmasist Dr. Memduh Sami Taner günlük hayatımızda yaygın olarak kullandığımız bazı ambalaj malzemelerinin tehlikelerine dikkat çekiyor. Dr. Taner’e göre, içindeki yiyecekle tepkimeye girmeyen, hiçbir kimyasal madde sızdırmayan “cam ambalajlar” tercih edilmeli.

Plastik bardak, tabak, çatal
Plastik bardak ve malzemeler ile sıcak içecek-yiyecek tüketimi ciddi olarak terk edilmesi gereken, Sağlık Bakanlığı’nca üretimine müdahale edilmesi gereken bir konudur. Maliyeti düşürmek ve daha çok kar elde edebilmek için “çok ince” plastik bardak ve tabak üretildiğine şahit olmaktayız. Bu tür malzeme ile tüketilen 70-90 derece sıcaklığındaki içecek, içinde bulunduğu polimer (plastik) malzemeyi ısı etkisi ile çözerek, monomerlerine ayırmaktadır. Bu monomerler ise tehlikeli kanserojen malzemelerdir.

Köpük bardak
Köpük, polimer bir malzemedir. Yukarıda açıklanan plastik malzemelere göre ısıl müdahalelere dayanıklılığı daha yüksek gibi görülse de gözenekli yapısı dolayısıyla 100 derece sıcak sıvılar bu materyalin (ör. polistiren) çözünmesini sağlayabilir. Bu durumda yine monomerik gruplar sıvıya geçecek ve oral yolla bünyeye toksik madde alımı gerçekleşebilecektir.

Kağıt bardak
Sıcak su ile ilişkiye en az geçme ihtimali, kağıt bardaklar için geçerlidir, özellikle ABD, İngiltere ve Avrupa Birliği’nde kağıt bardak yaygın kullanımdadır. İnsan ve çevre sağlığı açısından geri dönüşümlü materyallerin kullanımı zorunlu ve öncelikli bir konu olduğundan yurtdışında soğuk-sıcak her türlü içeceklerin perakende satışı kağıt bardak ile yapılmaktadır. Ülkemizde ise plastik malzemeler halen yoğun olarak kullanılmakta ve çevre kirliliğine sebep olmaktadır.

Su ve gazlı içeceklerin plastik şişeleri
Suyun dolumunda kullanılacak kaplar Sağlık Bakanlığı’nın iznine tabidir. Bu kaplar, suyun niteliğini değiştirmeyecek ve su ile etkileşmeyecek, izin alınmış bir maddeden yapılır.
Ambalajda cam dışındaki malzemeden yapılmış kapların kullanılması halinde, bu kapların sağlık açısından sakıncalı olmadığına, kullanım ve üretimine ilişkin bilgi ve belgeler, ilgili bakanlığa sunularak izin alınır.
Geri dönüşsüz (iade edilmeyen) plastik kap ve şişeler polietilen (PET) ve polivinilklorür (PVC) olarak bilinen polimerlerden, iadeli plastik kaplar ise Polikarbonat adı verilen polimerik malzemeler kullanılarak üretilmiş damacanalardan oluşmaktadır. Bu polimerler üretilirken sağlık açısından çok riskli hammaddeler ile yola çıkılır. Hatta polikarbonatın üretimindeki hammaddelerden biri de çok tehlikeli olan fosgen’dir* (fosgen, en çok bilinen kimyasal silahtır). Suyla etkileşimi minimal derecede olacak şekilde üretilse de yumuşak (memba) suyu her zaman iyi bir çözgendir, asitli içeceklerde ise çözücü karakter daha da baskındır. Böyle olunca da tüketicilerin uzun süre polimerik malzemeli ambalajda beklemiş içecekleri tercih etmemeleri önerilir. Polimerin çözünmesi ile ortaya çıkan monomer haricinde, polimerin üretilmesi sırasında polimerik yapıya hapsolmuş safsızlık ve katalizör denilen kimyasalların da içeceğe geçmesi, dolayısı ile tüketicilerin oldukça tehlikeli kimyasallara maruz kalması olasıdır.
Yukarıda bahsi geçen tehlikeyi düşünerek ilgili kurumlar önleyici kurallar hayata geçirmişlerdir. Bu nedenle suyun dolumunda kullanılacak kaplar, ilgili bakanlığın iznine tabidir. Bu kapların dolum öncesinde özel dedektör ve benzeri sistemler kullanarak polimer niteliğinin değişmediğinin kontrol edilmesi gerekir. Sonuç olarak, maliyeti yüksek olsa da cam malzemeden oluşmuş damacanaların piyasada bulunmasının önemli faydası olacaktır. Polimerik malzemelerin ısı ve ultraviyole ışınlardan etkilenerek bozunabilmesi de muhtemel olduğundan tüketicilerin aynı kapta su veya asitli içecekleri çok uzun süre bekletmemeleri, beklemiş ise kullanmamaları önerilir.

İçme suları ile ilgili olarak, Sağlık Bakanlığı tarafından son çıkartılan yönetmelik; İnsani Tüketim Amaçlı Sular Hakkında Yönetmelik’tir. Bu yönetmelik Avrupa Birliğine Üye Ülkelerce esas alınan İnsani Kullanım Amaçlı Suların Kalitesine Dair 98/83/EC sayılı Konsey Direktifi, Doğal Mineralli Suların Çıkartılması ve Pazarlanmasına İlişkin Üye Devletlerin Kanunlarının Uyumlaştırılması Hakkındaki 15/7/1980 tarihli ve 80/777/EEC sayılı Konsey Direktifi ile Doğal Mineralli Sular İçin Konsantrasyon Limitleri ve Etiketleme Bilgileri Hakkında Liste Oluşturulması ve Doğal Mineralli Suların ve Kaynak Sularının Ozonla Zenginleştirilmiş Hava ile İşleme Tabi Tutulmasının Şartlarını Belirleyen 16/5/2003 tarihli ve 2003/40/EC sayılı Konsey Direktifine paralel olarak hazırlanmıştır.
Avrupa Birliği standartlarına uygun üretim şartları ve zorunluluğu kabul edildiyse de, geçmişte izin almış olan firmalar, ozonlama ile dezenfeksiyon konusunda 2006 sonu, Avrupa komisyonu direktiflerine uygunlaştırılmış birçok hayati düzenlemeyi ise 31/12/2007 tarihine kadar işletmeleriyle uyumlaştırmak zorundadır. Bu arada geçen sürede kontrol ve denetimlerde birçok detayın atlanması, kural ihlali, bizim gibi ülkelerde kuvvetle muhtemeldir.
*bkz : Türk Gıda kodeksi yönetmeliği ek:34

Konserve tenekeleri
Günümüzde konserve ile taze gıda arasındaki farkı bilinçli ve eğitimli olan çoğu insan biliyor. Kişi bu farkı teorik olarak bilemiyorsa bile tad alma organı dolayısı ile birşeyleri fark edebilir.
Raf ömrü en az iki yöntemle uzun tutulabilir; bir gıda üretimi esnasında steriliteyi (hijyen) sağlayarak, iki stabilizan (koruyucu) denilen kimyasalları ürüne katarak. Konu kimyasal katkı maddelerine gelince ise, işin sağlık boyutu daha çok önem kazanmaktadır. Gıda maddelerinde izin verilen ölçülerde kimyasal katkı maddeleri kullanılabilir, bu kimyasallara ait yasal limitler önemli bilimsel-toksikolojik çalışmalar ve hayvan testleri ile tespit edilmiştir. Ayrıca, zehirlenme vakalarındaki tedaviler sırasında yapılan araştırmalarla da limitler netleştirilmiştir.
Gıda mevzuatı sorunsuz, gıda üretim ahlakı ve kültürü, kalite bilinci olan, bunun yanında insan hayatına önem veren, tüketici hakları konusunda yol almış ülkelerde ideal miktarlarda katkı maddesi kullanımına rastlarsınız. Ölçüsüz para hırsı ve acımasız rekabet ortamı, bu tür değerlerin dikkate alınmasına engel olur. Daha çok satış kaygısı, katkı maddeleri için izin verilen limitlerin aşılmasını rastlanır kılar.
Ülkemiz Avrupa Birliği ile entegrasyon sürecinde bir çok düzenlemeleri ulusal mevzuatına eklemlendirmişse de uygulamada henüz büyük problemler vardır. Hatta bazı yönetmeliklerde, sadece AB’ye satılacak ürünlerde gerekli kriterlerin sağlanması ifadesi vardır. Oysa, Türkiye’de yaşayan insan ile Avrupa’daki arasında biyolojik farklılık yoktur. Zehirlenme, kanser ve nörolojik sorunlarla sonuçlanabilecek sağlık riskleri açısından herkes eşittir. Tekrar etmekte fayda var; ambalajın en sağlıklısı CAM’dır.

Konserve kaplarının şişmesi, ekşi ve acı tatlar, çeşitli asidik ve kötü kokular, konserveyi oluşturan malzeme ve sıvının rengindeki kararmalar ambalaj veya içerik kaynaklı bir bozukluğu haber verir. Bu tür ürünler tüketilmemeli, kötü ambalaj ve içeriği ile “kanıt” haline gelmiş ürün, ilgili firma ve yetkili mercilere derhal şikayet edilmelidir.
Teneke ambalaj dediğimiz ambalajlar, iç yüzeyi inert (kimyasal olarak ilgisiz) bir polimerik malzemeyle kaplı ise standartlara uygundur. Fakat bu tür bir önlem alınmadan salt metal ambalaj ile gıda veya gıda maddesinin suyunun teması söz konusu ise, tüketilecek gıdaya çok dikkat edilmelidir. Uzun süre beklemiş gıdaların tüketilmesi çok riskli olup son kullanma tarihine yakın ürünler tüketilirken “metalik bir tat” hissedilirse, gıdanın tüketilmesi sakıncalı olacaktır. Son kullanma tarihi geçmiş olsun olmasın bu tür bir tat alınıyorsa gıda maddesi tüketilmemeli, tüketicilerin başvurması gereken noktalara veya ilgili firmaya bu konuda şikayet bildirimi yapılmalıdır.

Gıda bozulmaları sağlığımızı nasıl etkiler?
Bozuk gıda maddeleri zaman zaman ölümle sonuçlanabilen ve gıda zehirlenmesi olarak ifade edilen zehirlenme olaylarının başlıca nedeni olabilmektedir.
Bozuk gıdaların tüketilmesiyle oluşabilen başlıca hastalık belirtileri; kusma, karın ağrısı, ateş, ishal, baş ağrısı, baş dönmesi, halsizlik, çift görme, yutkunma zorluğu, ağız kuruması, dilin şişmesi, bağırsak krampları, terleme, titreme, kanlı-sulu dışkı, karaciğer ve böbrek hastalıklarıdır.
Bu hastalıklar genellikle bozuk gıda yenildikten 2 ila 48 saat sonra görülmeye başlar ve hastalık etmeni yok oluncaya kadar devam eder.

Alüminyum folyo
Isıtma işlemi yapmaksızın, tamamen koruma amaçlı olarak alüminyum folyo içinde “gıda saklamak” sağlıklıdır, ancak yüksek ısıda (fırın, mikrodalga) su oranı yüksek gıdaların folyo içine hapsedilerek pişirilmesi sakıncalı olabilmektedir. Yüksek ısı ve yiyeceklerin pişirilmesi esnasında çıkan kimyasal içerikli buhar, ince alüminyum folyo ile reaksiyona girebilir. Sonuç olarak folyoyu oluşturan alüminyum metalinin, alüminyumun bir bileşiği halinde çözünerek gıdaya karışması ve bünyeye girişi, yani vücutta metal birikimine sebebiyet vermesi çok mümkündür.
Buzdolabının sağladığı 4-6 derece sıcaklıkta alüminyum folyo ile uzun süreli saklama yapmak sağlıklıdır. Gıdanın ıslak, asidik, bazik karakterde olmamasına dikkat edilmelidir.

Streç film ve buzdolabı poşetleri
Polimerik malzeme olduğu için streç film dikkatli kullanılmalıdır. Neyse ki dayanıksız bir malzeme olduğu için “tek kullanımlık” özelliğe sahip bir materyaldir. Streç film, evlerde gıda ile etkileşimi söz konusu olmadan fonksiyonunu yerine getirmekte ve atık haline gelmektedir. Ancak yemeklere karışmaması, ısıtma-pişirme esnasında kaplarda ve gıdaların iç yüzeylerinde bulunmaması çok önemlidir.

Poşet çaylar
Ülkemizde poşet çayların kullanımı hızla artarken sağlık açısından getireceği riskler de daha çok dikkate alınmaya başlamıştır, poşeti oluşturan ambalaj malzemesinin niteliği, gözenekli olan bu malzemenin polimer lifli yapıya sahip olması, sıcaklığa bağlı olası yapısal değişimleri ve metal zımba kullanılmış olması istenmeyen özelliklerdir.
Şayet poşeti oluşturan gözenekli, kağıt hissi veren malzeme sentetik elyaf veya polimer içerikli bir maddeden yapıldıysa bu sağlık açısından sakıncalı sonuçlar doğurabilir. Başta karaciğer, böbrek olmak üzere vücuttaki değişik organ ve dokularda olumsuz etkiler yaratabilir.
Poşet üzerindeki metal zımba ise mineral içerikli, asidik (-veya bazik) ve sıcak bir sıvı olan çay içinde normal sürenin üzerinde beklediği zaman çözünmeyle sonuçlanan kimyasal bir etkiye uğrayarak, ağız yolu ile alınan “ağır metal iyonu maruziyeti” oluşturabilmektedir. Bu durumda vücutta metal birikimi söz konusu olacaktır. Vücutta biriken ağır metal iyonları, karaciğer, beyin ve akciğerde çeşitli sorun ve hastalıklara sebep olabilmektedir.
Limonlu çay içme alışkanlığı olanların metal zımbalı poşet çay kullanmaktan sakınmaları gerekir. Hava kirliliği, kalitesi düşük gıdalar, ilaçlar, aşırı mineralli sular ve diş hekimliğinde kullanılan dolgular dolayısı ile kentsel doku içinde yaşam sürdüren çağımız insanı, zaten vücudunda normalin üzerinde bir metal birikimi ile yaşamaktadır. Poşet çay üzerindeki zımba veya benzeri sakıncalı gıda ambalajları bu birikimi hızlandırarak, kanser, çeşitli nörolojik hastalıklar, karaciğer, beyin, böbrek hasarına sebep olabilmektedir.
Dünyada bu tür ürünlerin kullanımı yasaktır veya sıkı kurallarla sınırlanmıştır. Amerika’da FDA (Gıda ve İlaç Dairesi)’nın bu konularda aldığı önlemler çok sıkıdır. Gıda üretimi ve ambalaj malzemelerinde çok yoğun denetimler vardır, 2006 yılı mayıs ayında yürürlüğe konulan yeni kurallar gereği Amerika’daki gıda üreticileri, HACCP haricinde bir de GMP kurallarının etkinleştirildiği üretim biçimleri ile gıda üretimi yapmak zorundadırlar. GMP (Good Manufacturing Practice = İyi üretim uygulamaları) ile tüketicinin, sağlıklı, hijyenik ve kaliteli gıdaya ulaşması ürünle buluşması güvence altına alınmıştır. Bu güvence, gıdanın içeriği ve temas ettiği ambalajı da kapsamaktadır. Gelişmiş Batı ülkelerinde zımba yerine dikiş ile veya doğal yapıştırıcı ile poşetin ipe tutturulduğu ambalaj şekillerine rastlanmaktadır.
Sıcak suya konulan çay poşetlerinin ısıyla bozunmayacak, lifli doğal malzemelerden yapılmış olması gerekir. Sentetik selüloz liflerinden imal edilen poşet materyali kullanılmamalıdır. Tarım Bakanlığı’nın ve Sağlık Bakanlığı’nın etkin kıldığı bir yönetmelikle, hem üreticiye hem de tüketiciye çay konusunda her türlü bilgi verilebilmeli, üretimde istenen ambalaj kriterleri net olarak ifade edilebilmeli ve yenilikler herkesin ulaşabileceği bir açık zeminde (internet) bulunmalıdır. Çünkü ülke genelinde en çok tüketilen ve kültürel bir öğe haline gelmiş yegane içecek çaydır. 13.12.1996 tarih ve 22846 sayılı Resmi Gazetede ilk kez yayınlanıp, 2003 yılına dek iki kez minör değişiklikler yapılan ve bu gün yürürlükte olan “siyah çay tebliği”, içerik açısından oldukça kısıtlı bir metindir.
Konuyu biraz daha açacak olursak, sıcak su her türlü çözünmeyi, deformasyonu ve parçalanmayı sağlayan bir ortamdır. Hele hele sıcak su asitlendirilmiş (limon, kuşburnu vb. ekşi tat) veya bazikse (adaçayı, ıhlamur; acımtırak tat), ayrıca içeriğinde mineral ve çeşitli iyonlar var ise bu durumda sıcak su güçlü bir çözgen gibi davranarak çay adını verdiğimiz “kurutulmuş bitki tozu”nun yanında ambalajın da çözünmesini sağlar. Kişi bu çözeltiyi (karışımı) içince hem faydalı hem de toksik birçok maddeyi vücut içine almış olacaktır.
Aslında salt bitkiyi suda “ideal süre” bekleterek veya kaynatarak içecek hazırlamak en sağlıklı yoldur. Ancak tempolu ve çağdaş yaşam bizleri bu tür endüstriyel işlemlere uğrayarak hazır hale getirmiş ürünleri kullanmaya zorlamaktadır. Bireysel olarak bunlardan kaçış söz konusu olamıyorsa, yetkili otoritelerin ve sivil toplum kuruluşlarının (Tarım Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Tüketici derneklerinin) üretim alanına kesin kurallar koyarak düzenleyici ve denetleyici fonksiyonlarını baskın kılması gerekir.

Bu fonksiyonlar,

  • Yönetmeliklerle, ilgili gıda ve ambalaj malzemelerinin standartlarını belirlemek ve toksik etki göstermeyen tür ambalaj malzemelerinin kullanımını zorunlu kılmak,
  • Cezai müeyyideleri netleştirerek, halk sağlığını üstün kılmak,
  • Sık ve etkin denetlemeleri gerçekleştirmek,
  • Gelen şikayetleri önemsemek ve üzerine gitmek,
  • Halkı bilinçlendirmek
olarak sayılabilir.

Kişisel olarak özel alanlarımda poşet çayı tercih etmemekteyim ama sosyal ortamlarda, hazırlanışına müdahale edemediğim içeceklerin sunulduğu yerlerde, uçakta, otobüste, poşet çay kullanmak durumunda kalabiliyorum. Tüketici, ambalaj malzemesi “naylon hissi” veren ve metal zımba içeren poşet çay yerine su ve ayran içmek gibi bir tercih yapabilir. Önerilebilecek en pratik çözüm bu olabilir. Poşet çayı kullanmak kaçınılmaz ise önce şekeri atmak, suyun olabildiğince ılımasını beklemek, ideal ambalaja sahip olmayan “sallama çay poşetini” kısa süreli olarak suda tutmak çok daha faydalı bir yöntem olabilecektir. Bir GMP uzmanı olarak ben böyle yapıyorum.

Naylon poşetler
Çevre kirliliğine sebep olan en büyük kaynaklardan birisi de market-zincir mağaza, pazar vb. alışveriş ortamlarında kullanılan taşıma amaçlı poşetlerdir. Kentsel yaşamın bizlere dayattığı bir mecburiyet de bu poşetleri kullanmaktaki alternatifsizliktir. AB ülkeleri ve diğer birçok ülkede bu durum maalesef sürmektedir.
ABD’de geri dönüşümlü ambalaj malzemesi kullanma zorunluluğu ve çevre hassasiyeti, ayrıca denetleme ve çevre sağlığı için ihbar-şikayet müessesesinin etkinliği sayesinde çoğu market zincirinde kağıt veya doğada parçalanabilir nitelikteki yapıya sahip ambalaj malzemesi –poşet- kullanımı söz konusudur.
Bu malzemelerin direkt olarak sağlık üzerine olumsuz etkisi yoktur, çünkü satın alınan gıda maddeleri zaten kendi ambalajındadır. Gıdalar marketten alındıklarında ya ideal ısıda ya da soğukturlar. Halk arasında “naylon poşet” dediğimiz bu malzeme ile gıda maddeleri birebir temasa geçmezler. Bu poşetlerin zararlı yanı; atık olarak bizden çıktıktan sonra çevreyle olan olumsuz ilişkileriyle başlar. Katı atık toplama ve çöp geri kazanım tesislerinde poşet atıkların azaltılması, toplanması, yakılması sağlıklı olabilir, aksi takdirde yüzyıllarca parçalanmayan bir materyal doğaya karışmış olacaktır.

Kolonyalı mendil
Kolonyalı mendil, içeriğindeki alkolün varlığı, çözücü ve bakteri kırıcı etkisi dolayısıyla hızlı pratik ve estetik (kozmetik) bir el ve yüzey temizleyici malzemedir. Burada dikkat edilmesi gereken kolonyalı mendillerin içerdiği alkolün karakteridir. Tüketiciye sunulması gereken, etil alkol veya isopropil alkol içerikli kolonyalı mendillerdir.
Ancak ruhsatsız ve kontrolsüz üretim yerlerinde kolonyalı mendil içeriğinde olması gereken alkol yerine farklı bir alkol kullanılması olasıdır. Kullanılması yasak olan metanol yani metil alkol’dür. Ülkemizde, metanolün alkollü içkilere katılarak piyasaya sunulması şeklinde sahtecilik olayları yaşanmış, birçok can kaybı söz konusu olmuştur. Üretim alanlarının denetimden uzak oluşu, tarım, sanayi, ve sağlık bakanlığının denetim kadrolarının çok kısıtlı olması yüzünden bu tür sahtecilik girişimlerine her an rastlamak mümkündür. Eğer kolonyalı mendillerde metil alkol kullanımı olasılığı var ise (kontrolsüz bir sektörde bu şaşırtıcı değildir) bu durumda tüketicinin mağdur olması, göz, cilt ve burun içi mukoza ve akciğer dokusunda harabiyetle sonuçlanan sağlık riskleri çok muhtemeldir.
Hele hele etanolün satışı kontrollü ve pahalı ise ve metanolü temin etmek etanolden daha kolay ve ucuz ise bu tür sahtecilikler mutlaka beklenmelidir. Günümüzde hastaneler dahi etanolü kontrollü olarak satın alabilmektedirler. Kaçak içki üretimini engellemek için etanol üretimi devlet kontrolünde ve kayıtlı olarak yapılmaktadır. Tehlikeli olan metanol ise rahatça bulunabilir bir malzemedir. Özellikle biyodizel üretiminin popüler ve kontrolsüz yapılıyor oluşu, bu sektörde girdi olarak kullanılan teknik metanolün ülke çapında kullanımını arttırmıştır. Buradan diğer sektorlere (kolonyalı mendil üretimi, ruhsatsız alkollü içecek üretimi vb.) metanol kaçağı çok muhtemeldir.

Sadece insana değil, çevreye de zararlı
Plastik maddeler, yani sentetik-polimerik kimyasallar, doğada parçalanması, yok olması en uzun süre alan sentetikler arasındadır. Doğa biyolojik kökenli her atığı belli bir süre zarfında kolayca yaşam döngüsünde faydalanılabilir bir malzemeye dönüştürebilmektedir, dönüştürme işleminde en çok da mikrobiyolojik işlemler geçerli olmaktadır. Sentetik malzemeler ise mikrobiyal-bakteriyel müdahaleye açık değildir.
Bazı çalışmalar, yeni keşfedilen bakteriler sayesinde plastiklerin ortadan kaldırılmasının mümkün olacağı yönündedir ancak bunlar henüz pratik yaşama geçirilmemiş deneysel çalışmalardır. Şu an yakma haricinde herhangi bir çözümü olmayan katı atık yok etme sistemleri, plastiğin mevcut haliyle çevreye verdiği zarara çok benzer bir oranda hava kirliliği oluşturarak yok edilmesine neden olmaktadır. Plastik içeriğindeki kimyasallar toksik gazlar çıkararak yanma reaksiyonu vermektedir. Bu da yakma yöntemini riskli ve arzu edilmeyen bir hale sokmaktadır. Plastiğin tekrar kimyasal işlemden geçirilerek değerlendirilmesi ve polietilen eldesi mümkünse de geri kazanımla elde edilen hammadenin içerdiği kirlilikler bir handikap olarak görülmektedir.

En sağlıklı ambalaj
Ambalaj malzemelerindeki gelişmeler ve malzeme bilimi çok hızlı bir şekilde gelişiyor, içine aldığı gıda maddesinin kimyasal yapısı ile en az ilişkiye geçen ambalaj en sağlıklısıdır. Günümüzde çok dayanıklı polimerler geliştirilmiş durumdadır ancak bahsi geçen malzemelerin maliyeti bunların yaygınlaşmasını engellemektedir. En iyisi, en ideali “her zaman ‘CAM AMBALAJ’"dır.

Dr. Memduh Sami TANER (Ph.D.)
Radyokimyager, Radyofarmasist
memduh.sami.taner@ege.edu.tr

Kaynak : ambalaj.blogspot.com

Siyah Poşet Kullanmayalım

Türkiye Belediyeler Birliğinin alışverişlerde siyah naylon poşet kullanımını yasaklama kararına Esnaf ve Sanatkarlar Derneği'nden destek geldi.

Esnaf ve Sanatkarlar Derneği (ESDER) Genel Başkanı Mahmut Çelikus, esnaflara "siyah poşet kullanmayın" çağrısında bulunarak, siyah poşet yerine file ve bez torbaların kullanılmasından yana olduklarını söyledi.
Çelikus, yaptığı açıklamada Türkiye Belediyeler Birliğinin, esnafların siyah poşet kullanımını yasaklayan kararını desteklediklerini belirtti. Çelikus, “Bütün esnaflar olarak bu karara uyalım” çağrısında bulundu.

FİLE VE BEZ TORBALAR KULLANILSIN
İnsan sağlığını olumsuz etkileyen siyah poşet yerine file ve bez torbaların kullanılmasından yana olduklarını kaydeden Çelikus, “Halk sağlığı bizim için çok önemli. ESDER olarak insan sağlığını tehlikeye atan naylon poşetlerin kullanılmasına karşıyız. Gelecek nesilleri bile etkileyen naylon poşetlerin bir an önce piyasadan kalkması gerekir. Naylon poşetler sadece insan sağlığını değil aynı zamanda ekolojik dengeyi de bozuyor” diye konuştu.

HALKIMIZ DUYARLI OLSUN
Sadece esnafların değil vatandaşların da duyarlı olması gerektiğine dikkat çeken Çelikus, “Bu konuda herkese sorumluluk düşüyor. Temiz ve yaşanılabilir bir dünya için insan sağlığı ve çevre temizliğine azami dikkat etmemiz gerekir. Yıllar önce yaptığımız gibi pazara, çarşıya çıktığımızda file ve bez torba kullanırsak temiz bir dünya yolunda önemli bir adım atmış oluruz” dedi.

Anka

Kaynak : File Hareketi

28 Ağustos 2007 Salı

ARACIMIZ HONDA CIVIC HYBRID, "EN EKOLOJİK ARAÇ"

Bizim de kullanmayı tercih ettiğimiz araç olan Honda Civic Hybrid, Almanya'nın taşımacılık ve çevre kuruluşu Verkehrs Club Deustchland (VCD) tarafından yapılan çevreci araçlar sıralamasında "en ekolojik araç" seçildi.

Honda'dan yapılan yazılı açıklamada, VCD'nin değerlendirmede "en sessiz", "en az yakıt tüketimine sahip" ve "en az zararlı gaz emisyonu" kriterlerini göz önünde bulundurduğu belirtildi.

Değerlendirmede Civic Hybrid'in, çevre ve konforlu sürüş için tüm gereklilikleri karşıladığı ve "dikkat çekici" sessizliğiyle en yüksek puanı toplamayı başardığı da kaydedildi.

Honda Civic Hybrid, geçtiğimiz yıl da VCD tarafından "en çevreci araç" seçilmişti.


Civic Hybrid, 2006 yılında da 22 ülkeden 48 jüri üyesinin seçimi ile dünyada yılın "en çevreci" otomobili ünvanını elde etmişti.

22 Ağustos 2007 Çarşamba

KLİMALAR GÜNDE 60 MİLYON KİLOWATTSAAT ELEKTRİK TÜKETİYOR!

Klima fiyatlarındaki ucuzlama, Çin başta olmak üzere dış ülkelerden dampingli kontrolsüz cihaz girişleri, aşırı sıcak hava koşullarıyla birleşince özellikle ülkenin batısında klima kullanımları enerji sistem güvenliğini tehlikeye soktu. Özel sektörün beklenen yatırımları gerçekleştirmemesi, kamunun da yatırımlardan çekilmesi nedeniyle ülke enerji ihtiyacını karşılamada açık oluşurken, sağlıksız klimaların yoğun kullanımı bölgesel düzeyde de sistemde sıkıntıya yol açıyor.

Türkiye‘de 1990‘lı yıllarda 100 bin adet olan klima satışı, 2002 yılında 233 bin 610‘a çıkarken, bu rakam 2005 yılında 1 milyonu aşmış, 2006 yılında da 1 milyon 314 bine ulaşmıştır. Son 10 yılda kayıtlı yaklaşık 5 milyon klima satışı olduğu görülmektedir. Klimaların ortalama gücünün 2 kilovat olduğu ve günlük ortalama 6 saat çalıştıkları öngörüldüğünde, günlük 12 kilovatsaat elektriğin bir klima kullanımı nedeniyle tüketildiği hesaplanabilir. Toplam 5 milyon klimanın günlük 12 kilovatsaat enerji tükettiği dikkate alınırsa günlük 60 milyon kilovatsaat elektrik tüketimiyle, Türkiye‘nin bir günlük elektrik üretiminin yüzde 7-8‘lik bölümünün klimalarda kullanıldığı görülüyor. Bu tüketim örneğin Kızılırmak üzerinde bulunan Kesikköprü Barajı‘nın yıllık üretim kapasitesine denk gelmektedir.

Klimalar yalnızca sistemden çektikleri elektrik nedeniyle değil, standart dışı özellikleri nedeniyle de sorun yaratmaktadır. Standart dışı klimaların elektrik tüketimi açısından teknik özelliklerinin de kötü olması enerji iletim hatları ve trafoları da zorlamakta, sistemde çökmelere neden olmaktadır. Standartlara uygun bir klimanın elektrik tüketimini sistem kaldırabilecekken, standart dışı bir klimanın kullanımı iletim hatlarında taşınan elektrik yükünü artırmakta, trafo arızalarına yol açmaktadır.

Klima kullanımı nedeniyle, puant saatler denilen en yüksek elektrik tüketiminin gerçekleştirdiği dönemlerde kaymalar yaşanmaya başlamıştır. Yıllık bazda puant dönemi kış aylarından yaz aylarına kaymaya, gün içinde de 17.00-22.00 saatleri olarak kabul edilen puant saatler de gündüze doğru çekilmeye başlamıştır.

Klima Kullanımında Alınacak Önlemler

Öncelikle ucuz, standart dışı klimaların yurda girişi ve satışının engellenmesi gerekiyor. Klima satın alımlarında ve kullanımında dikkat etmeleri gereken önlemler:

  • Ucuz, kalitesiz klimalar, aşırı elektrik tüketimiyle sorun yaratırken, kaliteli, ancak teknik kapasiteleri ihtiyaçtan yüksek olan klimalar da elektrik tüketimini gereksiz yere artırmaktadır. Bu klimaların kullanımı gereksiz yere enerji tüketimine ve yüksek elektrik faturalarına neden olmaktadır. Gelişi güzel taktırılan klimalarda enerji maliyeti artışı yüzde 300‘lere kadar ulaşmaktadır.
  • Klima seçiminde öncelikle kullanım amacının belirlenmesi önemlidir. Kullanılacak odanın hacmi, estetiği, yerleşim ve hava hareketinin uygunluğu büyük önem taşır. Klima taktırılırken de odanın hacmi ve rengi, odadaki pencere ve kişi sayısı, odanın aydınlatılması, odanın güneş görme oranı, odanın içerisinde bulunan ve ısı yayan elektrikli aletler gibi çok sayıda ayrıntının dikkate alınması gerekmektedir. Bu nedenle, herhangi bir mekan için ihtiyaç duyulan soğutma ve ısıtma kapasitelerinin uzmanlar tarafından belirlenmesi önem taşımaktadır. Ancak bu belirlemelere göre alınacak klimalarla verimli enerji kullanımı sağlanabilir.
  • Tüm elektrikli cihazlarda olduğu gibi klimalar da bakım gerektirir. İç ve dış ortamda değişik hava koşulları cihazların ısı transfer yüzeylerinde kirlenme ve tahribatlara yol açmakta, bu durum cihazın verimli çalışmasını engellemektedir. Ayrıca cihaz içerisindeki soğutucu gazın işletme basıncında mevsime göre düzeltme yapılması gerekir. Bu nedenle klima cihazlarına yılda iki kez bakım yapılması son derece önemlidir.
  • Klima filtreleri düzenli olarak değiştirilmelidir. Filtrelerin değişimlerinin zamanında yapılması, sağlık açısından da soğuk hava ile birlikte bakterilerin ortama yayılmasına neden olacağı için önemlidir. Düzenli olarak filtrelerin değiştirilmesi, sistemin kontrol edilmesi ve fan kayışının ayarlanması yüzde 30‘lara varan enerji tasarrufu sağladığı gibi aynı zamanda verimliliği arttırır ve klimanın ömrünü uzatır.
  • Klima alırken enerji verimliği etiketini mutlaka kontrol edin. Yurttaşların A sınıfı klimaları tercih etmesi, elektrik enerjisi sisteminin güvenliği bakımından hayati önem arz etmeye başlamıştır. “A” sınıfında bulunan bir cihaz, “C” sınıfında bulanan bir cihaza göre ve cihaz tipine bağlı olarak yüzde 15-20 arası, “G” sınıfındaki bir cihaza göre yüzde 70-80 oranında daha az enerji tüketiyor.
  • Klima kullanımında da alınması gereken önlemler bulunmaktadır. Özellikle otellerde odalar boşken klimalar kesinlikle çalıştırılmamalıdır. Klimaların 18 derece gibi yüksek soğutma ayarlarında değil, 24-25 derecelik oda sıcaklığına göre çalıştırılmaları enerji tasarrufu açısından yararlıdır.
ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI

8 Ağustos 2007 Çarşamba

SU SIKINTISI KONUSU...

Tatlı su, yeryüzünde yaşamın sürekliliği için en temel gereksinimdir. Yeryüzünün yüzde 70'i suyla kaplı olmasına karşın, bunun yüzde 97'si deniz suyudur. Yüzde 2'si ise kutuplarda buzul halindedir. Sonuç olarak, tüm dünyada içilebilir su miktarı varolan kaynakların yalnızca yüzde 1'idir.
Bu kaynaklar, artan dünya nüfusu, kalkınma ve yatırım kararları nedeniyle giderek tükenmektedir. Kalkınma programları, tatlı su kaynaklarının sürekliliğiyle uyum içinde yürütülmedikçe, doğaya verilen zarar artacaktır.

Su döngüsü ve onu destekleyen ekosistemler, suyu arıtarak ve geri dönüştürerek insanlar, hayvanlar ve bitkiler için hazır hale g
etirir. Ancak günümüzde en çok bozulmuş habitat türü tatlı su ekosistemleridir. Türkiye'de son 40 yıl içinde 1 milyon 300 bin hektar sulak alan kurutulmuş ve tahrip edilmiştir. Bu da Van Gölü'nün üç katından fazladır.

Türkiye'nin tüm kullanılabilir su varlığı 110 milyar metreküptür. Tuna Nehri'nin Karadeniz'e bir yılda 206 milyar m3 su boşalttığı göz önüne alınırsa, sanılanın aksine, ne kadar su fakiri olduğumuz anlaşılacaktır.

  • Evde kullanılan temizlik malzemeleri, atık sularla birlikte nehirlere karışır. İçinde fosfat bulunmayan ve suda ayrışabilen temizlik ürünlerini kullanın.
  • Dişlerinizi fırçalarken, bulaşık yıkarken ya da traş olurken açık bırakılan musluk, dakikada yaklaşık 15-20 litre suyun boşa akmasına sebep olur.
  • Tek bir kişi yılda ortalama 49 bin 140 litre suyu tuvaletlerde tüketir. Sifonun bir kez çekilmesi ile 10 lt su harcanır. Yeni teknolojiler sayesinde standart modellere göre yüzde 60 daha az su tüketen klozetler bulunmaktadır.
  • Sifon çekildiğinde suyu renklendirsin ve temizlesin diye tuvalete asılan maddeleri kullanmayın. Bunlar kanalizasyona karışarak kirliliğe sebep olur.
  • Çamaşır suyu, atık maddelerin ayrılıp çözülmesini sağlayan yararlı bakterileri öldürür. Çamaşır suyunu olabildiğince az kullanın.
  • Bozuk musluklardan ve tuvaletlerden sızan su, evinizdeki toplam su tüketiminin yüzde 5'i kadardır. Akan tesisatınızı onarın.
  • Kapı önü, balkon, teras gibi yerlerin temizliğinde hortumla su tutmak yerine süpürge kullanın.Bahçenizi sulamak için, buharlaşmanın az olduğu sabah ya da akşamüstü saatlerini tercih edin.
  • Arabanızı yıkarken kova ve sünger kullanın. Hortumla yıkama, yaklaşık 550 litre su kullanımı demektir.
  • Musluklara ve duş başlıklarına takılan ve su akışını azaltırken basıncı artıran yeni sistemleri edinin.
  • Suyu kireç ve bakterilerden arındıran filtreler kullanın.
(Doğal Hayatı Koruma Derneği)

7 Ağustos 2007 Salı

SİZ BU YAZIYI OKUYANA KADAR...

  • Çok az miktarda ormana sahip olan Avustralya'daki orman miktarı bir futbol sahası kadar daha azaldı.
  • Dünyadaki tropik orman miktarı çoğunlukla yanma şeklinde, 60 futbol sahası büyüklüğünde yok oldu.
  • ABD'de şehirleşme 1 hektar daha genişledi.
  • Yaklaşık yarım kilometre kare verimli arazi çöle dönüştü.
  • 23 çocuk açlık ve yetersiz beslenme nedeniyle öldü.
  • 50 kişi pestisit zehirlenmesinden öldü.
  • 245.000 galon ham belediye atığı Hinduların Tatil Yöresi olarak benimsediği ve milyonlarca insanın temizlenmek için banyo yaptığı Hindistan'daki Ganj Nehri'ne döküldü.
  • 19.000 dolar değerinde nesli tükenmekte olan hayvan ya da parçası global karaborsada satıldı.
  • Global ekonomi dünyanın 10.000 dakikada ürettiği enerji toplamı kadar (çoğunluğu fosil yakıtlardan elde edilen) enerji tüketti.

BİR GRAFİK, BİR YORUM


Grafik :



Yorum :

Fadime'nin düğünü

Hadi gel köyümüze geri dönelim
Fadime'nin düğününde halay çekelim

Ne umutla geldik koca şehire
Allah sonumuzu hayır getire
Alacaklı haciz koymuş bekire

Hadi gel köyümüze geri dönelim
Fadime'nin düğününde halay çekelim

Buralarda ağaçları kesmişler
Yerlerine taş duvarlar dikmişler
Sevdiğimi başkasına vermişler

Hadi gel köyümüze geri dönelim
Fadime'nin düğününde halay çekelim

Bir başkadır torosların yağmuru
Anam evde hazırlamış hamuru
Çok özledim havasını suyunu

Hadi gel köyümüze geri dönelim
Fadime'nin düğününde halay çekelim

FERDİ TAYFUR

2 Ağustos 2007 Perşembe

ANKARA'DA SU SORUNU

ANKARA'DAKİ SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİNDEN ORTAK BASIN AÇIKLAMASI :

Su kesintileri nedeniyle Ankara’da gerçekten ciddi anlamda sağlık sorunları ile karşı karşıya kalacağız. Karşılaşacağımız çevre sağlığı sorunları ve alınması gereken önlemler konusunda kamu oyunun dikkatini çekmek amacıyla bu basın toplantısını düzenlemek zorunda kaldık. Ne yazık ki zorunda kaldık. Öncelikle neden böyle bir sorunu yaşamak zorunda kaldığımız ifade edelim.

Ankara neden susuz?

Bu konuda çeşitli meslek odalarından gelen arkadaşlarımız sizlere daha detaylı bilgi verecekler. Gerçekten ciddi önlemler alınması gerek. Büyükşehir Belediye Başkanı’nın ifade ettiği gibi; “belki ağzı dualı birisinin duası kabul edilir de Ankara’ya yağmur yağar” beklentileri ile çözülemeyecek kadar ciddi ve özel önlemler alınması gereken bir sorun.


Genel kuraklık Ankara’nın su sorununun ana nedeni midir?

Belediyenin açıkladığı gibi 2006 yılı son 41 yılın en kurak yılı değildir. 2001 yılı 2006 yılından çok daha kurak bir yıldır. 1994 yılı son 41 yılın en kurak yılıdır. Ankara’nın su sorununun ana nedeni kuraklık değil Belediyenin su talebini karşılayacak yatırımları zamanında yapmaması Ankara’daki su sıkıntısının ana nedenidir. Mayıs ayı ile birlikte su kesintilerine başlanması gerektiği belediyece anlaşıldığı halde su kesintileri seçim sonrasına bırakılmıştır. Yetersiz su ve aşırı sıcaklar, zaten enfeksiyon hastalıklarının fazla görüldüğü yaz aylarındaki bu hastalanma riskini çok arttıracaktır.

Yaz aylarında gördüğümüz ve bu yeni susuzluk durumu ile artacak hastalıkların başlıcaları ishaller, tifo, kolera, dizenteri, hepatit ve beta streptokok gibi bakteri ve virüslerin yanında başta bağırsak parazitleri olmak üzere su ve gıda kaynaklı hastalıkların sıklığında artış beklenen bir durumdur. Ankara Tabip Odamıza üyelerimizden gelen bilgi akışlarına göre Acil Servislere başvuran hastalıklarda ishaller ve ateşli dizanteri vakalarında su kesintisi henüz su kesintileri yaygınlaşmadan bile gözle görülür artış kaydedilmektedir. Halkımızın su kesintisi açıklamalarıyla birlikte su deposu yaptırmak, çeşitli kaplar, bidonlar içinde su biriktirmek gibi yöntemler için hazırlık yaptığı gözlemlenmektedir. Su kesintisi olması tek başına enfeksiyon hastalıkları riskini yükseltirken, su depolanması ve depo suyunun kullanımında da önlem alınmaması, hijyen kurallarına uyulmaması olumsuz etkileri arttıracaktır.



Su Kesintilerinde Dikkat Edilmesi Gereken Noktalar:

1. Kesinti durumunda, özellikle içme amaçlı olarak mümkün olduğu kadar ambalajlı suların tüketilmesi daha güvenlidir.

2. Suyun saklandığı kaplar temiz olmalı, plastik, pvc, cam vs. her türlü kap güneş almayacak şekilde muhafaza edilmelidir.

3. Şebeke dışında, kaynağı belli olmayan bir yerden temin edilen sular en az 10 dakika kaynatılmalı ve üzeri kapatılarak saklanmalıdır. Daha da güvenlisi, dezenfeksiyon için “damlalıklı klor solüsyonu” veya klor tabletleri kullanılmalıdır.

4. Su kesintisinin ardından şebekeye verilen su, 3-5 dakika ya da berraklaşıncaya kadar musluktan akıtılmalı ve daha sonra kullanılmalıdır. Bu suları kullanmadan önce en az 10 dakika kaynatmak gerekmektedir.

5. Ev, işyeri ve toplu yaşanan diğer yerlerde kullanılan su depoları ayda bir, sık ve uzun süreli kesinti varsa en az 15 günde bir kez temizlenmeli ve klorlu solüsyonlarla dezenfekte edilmelidir.

6. Depolanan ve biriktirilen su miktarı, su kesintisinin süresine göre ayarlanmalı, gereğinden fazla miktarda su depolanmamalıdır. Böylece hem daha çok tasarruf sağlanacak, hem de depolanan su uzun süre bekletilmemiş olacaktır.

Değerli Basın Mensupları, Ankara’da azalan su rezervleri ve su kesintisiyle meydana gelecek sağlık riskleri ve önlemleri sizinle paylaştık. A.T.O. olarak bu olağan dışı durumda bilgi ve kamusal görevimizi ilgili kurum ve kuruluşlarla paylaşmaya hazırız. ATO bu konuda deneyimli ve birikimli hekimlerle Ankara’daki su sorununa ilişkin çalışmak üzere bir danışma kurulu oluşturmuştur. Bu kurul su kesintileri nedeniyle yaşanacak sorunları ve alınacak önlemleri içeren bilgiler hazırlayacak ve kamuoyu ile (periyodik zamanlarda) bu bilgileri paylaşacaktır. Afiş ve reklam panoları halkı bilgilendirmek amacı ile kullanılmalı bu süreçte politik ve ticari amaçlara kapatılmalıdır. Bu bilgilendirme materyalleri örgütlerimiz tarafından hazırlanabilir ve süratle halkı bilgilendirmek mümkün olabilir. Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin hem seçim sürecinde hem de öncesinde çeşitli semtlerde politik rant amacıyla ayni “sadaka” yardımları yaptığı bilinmektedir. Bu seferde belediyenin ilgili ekipleri hazırladığımız ve gelişen sürece göre hazırlayacağımız bilgilendirici broşürleri en yaygın şekli ile halka ulaştırmak görevlerini yerine getirmek üzere örgütlenmeli ve bu görevi başarmalıdırlar. Özellikle içme suyu temininde ambalajlı suları satın alamayacak pek çok yoksul Ankara’lıya temiz içme ve kullanma suları ücretsiz olarak temin edilmeli bunun için belediyenin kaynakları kullanılmalıdır. Unutulmamalıdır ki belediyecilik yoksulları kent dışına iterek boşaltılan yerlerde büyük rant alanları yaratmaktan oldukça farklı bir işlev taşımaktadır. Bu sürecin iyi idare edilememesi başta yoksullar, küçük çocuklar ve yaşlılar olmak üzere bütün Ankara’yı, ülkenin başkentini büyük bir sağlık riski ile karşı karşıya bırakacaktır. Bizler her zaman olduğu gibi halkımızın yararlarının ve sağlığını korumak için üzerimize düşeni yapmaya hazırız. Belediye halk için belediyecilik yapmaya hiç olmazsa bu süreçte hazır olmaya mecbur olduğunu anlamalı ve görevini layıkıyla yapmalıdır. Burada belirtmeliyiz ki evde depo şeklinde 500 Lt.’lik depoların ilimizdeki 10-12 katlı binalarda yaratacağı fiziksel zorlamalar ve olası tehlikelerin yine burada bulunan Meslek Odaları, Sendikalar ve Sivil Toplum Örgütleri ile beraber Ankara İnşaat Mühendisleri Odası’nda yapılacak bir Basın Toplantısı ile hafta içi kamuoyuna bilgi verilecektir.

ANKARA TABİP ODASI
ANKARAM PLATFORMU

DİSK ANKARA BÖLGE
İNŞAAT MÜHENDİSLERİ ODASI ANKARA ŞUBESİ
ÇEVRE MÜHENDİSLERİ ODASI ANKARA ŞUBESİ

KESK ANKARA ŞUBELER PLATFORMU


01.08.2007

31 Temmuz 2007 Salı

Bir Adım Daha...

Y.Mim. Çelik Erengezgin'in "EKO YAMAÇ EVİ" projesi, sanki bizim hayalimizdeki çiftlik için tasarlanmış gibi. Bayıldım.



Sayın Erengezgin'in web sitesinde yer alan bütün yazıları okudum ve çok, ama çok yararlandım.

Gezegenimizdeki tüm yaşamı yokoluş sürecine sokan "Küresel Isınma / İklim Değişikliği / Kirlenme / Kuraklık" sorunlarının düşlerimizi kararttığı bu dönemde yazıları bize çok ferahlatıcı geldi gerçekten.

Şu cümlesi her şeyi özetliyor adeta:

"Henüz başında bulunduğumuz yeni bin yıla asıl yakışanın; doğal kaynakları insafsızca tüketmek değil, adeta kentli bir “aborjin” ruhu ile özenle yaklaşarak “saygı ile almak” ve en azından “bulduğu gibi bırakmak” olduğunu anlarız.."

Siteyi ziyaret etmenizi öneririm.

Kendisi ile iletişime geçeceğim. Bize zaman ayırabilirse, tüm gelişmelerden sizleri haberdar edeceğim.

29 Temmuz 2007 Pazar

BİR HAYALİMİZ VAR,

Örnek bir ekolojik çiftlik inşa etmek!

  • Güneş enerjisi ile pasif ısıtma yapacak,
  • Ek ısıtma gerektiğinde güneş kollektörlü ısıtma sistemi ile desteklenecek,
  • Isı yalıtımı mükemmel olacak,
  • Gerekli tüm elektrik enerjisini yenilenebilir kaynaklardan (güneş ve rüzgar) kendisi üretecek,
  • Aydınlatmada CFL ve LED ampuller kullanılacak,
  • Harici aydınlatmada aydınlık ve hareket sensörlü LED lambalar kullanılacak,
  • Suyunu güneş enerjisi ile ısıtacak,
  • Suyunu sondajla çıkaracak,
  • Biyolojik arıtma ile atık suyunu bile değerlendirebilecek,
  • Organik atıkları kompost (gübre) yapacak,
  • %80'in üzerinde tekrar kullanım ve geri dönüşüm sağlayacak,
  • Yağmur sularını toplayacak ve sulamada kullanacak,
  • İnşaat malzemesi olarak hiçbir toksik madde kullanılmayacak,
  • Ahşap yapı olacak,
  • Yaklaşık 4 dönüm tarıma elverişli arazi içerisinde olacak,
  • Arazi güney yönünde aşağıya doğru %20 eğimli olacak,
  • Küçük bir ağılı ve orta boy bir kümesi olacak,
  • Kimyasal gübre ve hormonlarla hiç tanışmamış, genleri ile oynanmamış tohumlar bulunacak,
  • Tamamıyla organik tarım yapılacak,
  • Beyaz eşyaları düşük tüketimli "Energy Star" sınıfı olacak...
Gelişmeleri sizlerle paylaşacağız.

Çok heyecanlıyız, çooooook!

24 Temmuz 2007 Salı

İkinci Adım,



Temmuz/2007 ayında arabamızı değiştirdik. Yukarıda görülen eski arabamız Audi A8 Quattro 4.2.
100 Km'de ortalama 20 litre benzin tüketiyordu ve aynı oranda da yüksek CO2 salınımı vardı.

Yeni arabamız: Honda Civic Hybrid


Audi'nin yerine bir Honda Civic Hybrid aldık. Motoru 1300 cc, 95 HP. Buna ek olarak 20 HP gücünde elektrik motoru var. Araç kompresyon ya da fren anında bataryalarını kendisi şarj ediyor ve güç gereksinimi olduğunda bu elektrik motoru ile takviye sağlıyor. Bu sayede çok büyük yakıt tasarrufu sağlıyor. Dolayısıyla CO2 emisyonu çok düşük. Tam bir çevre dostu otomobil. 100 Km'de ortalama 5-6 litre benzin tüketiyor. Ankara'dan Zonguldak'a dönerken 275 Km yol yaptık ve toplam tüketimi 14.5 litre oldu, inanılmaz!

25 Haziran 2007 Pazartesi

Başlangıç...

Haziran/2007 ayında evdeki bütün ampulleri "Kompakt Fluoresan (CFL)" tipi ampullerle değiştirdik.

Bu sayede, tek bir ampulde 5 kat enerji tasarrufu ve 15 kat ömür sağlamış olduk.

Konuya yabancı olanlar için : 20 Watt gücünde bir CFL ampul, yaklaşık 90 Watt değerinde bir geleneksel ampulün verdiği ışığı sağlıyor. Filamentli ampullerin ömrü 1.000 saat ile sınırlı iken, bir CFL ampulün ömrü 15.000 saate kadar çıkabiliyor.

Yaptığım hesaplamaya göre, Türkiye'deki bütün konutlar bu değişikliği yapsa yıllık 3,6 milyon KW-Saat elektrik tasarruf edilebiliyor ve CO2 emisyonu 2,5 milyon ton azaltılabiliyor. Bu ise 7,3 milyon ağacın soluyacağı CO2 miktarına eşit.

Üstelik bu hesaplamaya sanayi kuruluşları ve işyerleri dahil değil...

Şehir içinde kullanmak üzere sadece elektrikle çalışan bir motosiklet aldık.

Motor 250 Watt gücünde. Türkiye'ye ilk gelenlerden. Çin malı. Fişe takıyorsunuz ve yaklaşık 2 saatte şarj oluyor. Bir şarjla yaklaşık 35-40 Km yol yapıyor. Maksimum hızı 35 Km/s. Ağırlığı 80 Kg.

Dik yokuşları çıkamıyoruz, gücü yetmiyor. Geçenlerde arıza da yaptı. Bobinleri yeniden sarıldı.

Bütün olumsuzluklara rağmen şehir içi için ideal. CO2 emisyonu neredeyse sıfır. Henüz şarj için kullandığı elektriği hesaplamadım ama benzine göre fevkalade ekonomik. 2 kişi de binebiliyorsunuz, denedik.

Plaka, ehliyet, ruhsat falan da gerektirmiyor. Alıyorsun, biniyorsun.

Sanıyorum çok yakında bunların 600 Watt ve 1.000 Watt'lık modelleri de gelecek Türkiye'ye. O zaman yokuş falan dinlemez bunlar.